16.11.06

Şimdi Olmadı!



Temel, efelerin ağır aksak oyununa bakıp, bu kadar düşünsem ben de oynarım demiş.
Doğru da demiş. Mesele kadayıfı kimin bulmasında değil. Kadayıf orada duruyordu zaten. Tatlıcının dükkanında. Kadayıfı kimin icat ettiği de, sahiplenilmesi de değil konu. Mesele ondan bir fikir çıkartmakta. O fikir de çıkarılmış. Ama zaten yüzeysel bakılır bizde her şeye ve geçiştirilir. Kardeşler yapmış işte, hem de bak senden daha iyisini yapmışlar, denir. Çünkü o kültürle büyütülmüşlerdir. İcat çıkartma diyerek.
Peki, daha önce akıllar neredeymiş acaba? Ya da tatlıların dibine kıran mı girmiş.
Pardon ya, biz tatlıyı banka şubesine benzetmedik. Ama sizinkinin şerbeti de fazla kaçmış, yağ sızmış gibi duruyor mu demeliyiz. Bu mu eleştiri?
Geçelim... Bugün, bir dia bankasındaki fotoğrafın benzerini hatta daha iyisini çekerseniz ne oluyor biliyor musunuz? Efendim, kütüphane zaten var ve kimseye ait değil demiyor yabancı. Başınız belaya giriyor ve telif hakkını ödüyorsunuz.
Aynı sektördeyseniz ve benzer bir iş yapıyorsanız, RÖK ve Sanayi Bakanlığı da yakanıza yapışacaktır. O halde en iyisi, başka sektörlerdeki kavramları ve fikirleri alıp, üstüne başlık kondurmaktır. Benzet benzet yaz.
Demek ki konu neymiş? Tembellik ve uyanıklıkmış.
Objeler kimseye ait olamaz elbette. Ama objelerin yorumu size aittir. Yani bir bardağın içine iki pipet konmuşsa ve atıyorum ‘ikisinde de iyiyiz. bireysel ve kurumsal bankacılıkta...’ yazarsanız, başkası da gelip 4 pipet koyup, ‘bizim arabamız dört çeker’ yazarsa, bu çalıntı olmaz. Hazır fikri alıp, geliştirme kurnazlığı olur. Buna Şark kurnazlığı da denir.

Demogojiyi eleştiriyle karıştıranlar, espri yaptığını sanarak işi hafifletenler ve geçiştirenler, bir gün kendilerinin de yapacağı bir şeye kılıf hazırlıyor demektir benim için.
Konu mu ne? Bugünlerde gazetelerde çıkan Mercedes ilanı.
Ne söylüyoruz peki, yukarda? Biz bunu, Dışbank Fortis olduğunda,
Şimdi Oldu başlığıyla yapmış, ilanı dolu dolu çıkmıştık. Örnekleri yukarda.

Ama bu yaptıkları olmadı. Kimin mi olmadı? Onu da siz bulun. Arşiv unutmadı.

HighBrand Olur musunuz Acaba?

İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar, derken Yahya Kemal, acaba bir gün markaların da neredeyse sadece hayal ederek yaşayacağını öngöremezdi, çünkü öngörmezdi.
Akpet, elbet bir gün ‘5. Olacak’ şarkısını söylerken, ben de acaba ‘5. Kim?’ ve ‘Niye
sesini çıkarmıyor?’ diye merak etmeye başladım. 6. olacağım demek de bir şeydir, aslında. Ki biz de bir zamanlar Demirbank iiçinyapmıştık. Beş kişinin yukarda oturduğu sembolik kuleye tırmanan adam filmiyle, bankayı 6.’lığa konumlamıştık... Türk bankacılığının ilk onu, Cumhuriyet tarihi boyunca değişmediğinden anlamlıydı. Sonra tabii yukardaki beşler, rahat bırakmadılar da aşağıya atıverdiler O’nu.. İlişkimiz biteli on ay olmuştu ki, o da oldu. Yazık oldu...

Böyle bir stratejik konumlama vardır, reklamcılıkta. Markayı yerleştirirsin, gözlere.
Kimisini morartır, kimisine makyaj efekti yaratır.

Beko’nun 210 yılında Avrupa’da en çok tercih edilen on markadan biri olma hedefi,
bizi ilgilendiriyor mu peki? İlgilendirmese bazı bankalarımızdan mobilyacılarımıza hatta
gıdacılarımıza niye hep bizim için saçlarını süpürge ettiklerini açıklasınlardı filmlerde değil mi? Takdir eden olsa söylemezlerdi belki de... Askerde söylediğimiz gibiydi yani her şey, koşarken: Her şey vatan için!
Para kazanacak halleri yok ya... Kazansalar da hep Türkiye kazanıyor zaten.
Türkiye kazan, ben kepçe☺
Şimdi Beko, 2010’da onuncu olamazsa 2015’te beşinci olabilir mi, rica etsek?
Hatta ben de örnek alsam Beko’dan ve ajansımın ‘2010’da Tüm Reklamlar onda’
sloganını benimsemesini sağlasam diyorum. Süt içtim dilim mi yanacak...Yalanım varsa yalanayım...Dün dündür, bugün bugündür, yarın da yarındır derim olmazsa. Allah kerim derim.
Bol sıfırların olduğu rakamlara bir seminer verip, kendimi ‘paralayarak’ anlatmak isterim hatta bunları. Lovemark derim, superbrand derim, pardon onlar dendi... Highmark derim yahu... Bu da benden olsun ne var? Hay Allah! Maksat inovasyon olsun aramızda.

İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar... Seyirci hayal gördüğü müddetçe şaşar.
Öyle işte...