15.6.06

ELMA DERSEM...

Konumuz: Kristal Elma.

Öncelikle sektörümüzde bazıları şunu bilmiyor. Kutlamayı... Kutlamaktan korkmayın.
Kazanan, şu ya da bu şekilde kazanmıştır. Olsun. Kutlayın.
Haticeye değil neticeye bakın. Rakiplerinizi yücelttiğiniz oranda yücelirsiniz.

Kaybetmekten korkmayın. Ama korkuyorsunuz. Şarkıdaki gibi:
”Seni sevmekten değil, kaybetmekten korkarım.”. Sevmekten niye korkuluyorsa? O da ayrı... Sürekli kaybetmenin travmatik etkisini yadsımıyorum da hep mi jüriler yanılıyor?
Onları koruma gibi düşüncem yok. Yine de jürinin, ajansların önerdiği adaylar arasında yapılan oylama sonucunda oluştuğunu, bilmeyenlere anımsatmakta yarar var. Üstelik şu görüşü de ekleyerek “jürilerin kararları, sübjektif kararların objektif toplamıdır”.

Alıntılar, esinlenmeler, çalıntılar dünyada her yarışmada var.
Belki bizde daha fazladır. Çünkü ne yaparsa yabancılar iyi yapar kültürüyle yetiştirildik. Çin’den farkımız ne ki?
Yapan ödül mü alacak peki hep? Hayır. Adalet, hukuk uzak kavramlar olduğundan “sen de yap ne var ki?” zihniyeti egemen sadece. Bir gün sıranın size geleceğini, Kafka’nın eserindeki gibi
dönüşüme uğrayacağınızı düşünmelisiniz oysa. Sonunda bu bozuk yapı, sizi de içine alacaktır. Kimbilir, öfke, sofradan uzak kalmaktan kaynaklanıyor da olabilir. Dedikodu yerine kanıtlama mekanizması çalışsaydı, benden uzak dursun bana ne denmeseydi, yapanların yaptıkları yanlarına kalmazdı.

Görmediğiniz işler ödül mü almış? Ne güzel... Reklamcı bir çıkış yolu bulup, bir nefes almış demek ki. Bu reklam etkililiği yarışması değil ki!

Daha az mı ödül verilmeliydi? Hadi canım siz de. Uluslar arası olmanın yolu “yerel” olmaktan geçiyor öncelikle. “Think global, art local”di değil mi o söz? “Vise verca” diyen de olur tabii, ne gam.
Ama Eurovision mantığıyla işler yapıp ödül almaya çalışmak da ayrı bir kısır döngü. Farkında mısınız “Türk işi” kampanyalar,
artık ödüllendirilmiyor niyeyse?

Sektör teşvik edilsin tam tersine. Elmaları dağıtmaktan kaçınmasın kimse. Az elma, kaliteyi mi yükseltir, cesareti mi azaltır? Bunu da düşünün.

Ali Taran Kristal Elma’ya inanmadığı için çekilmedi yarışmadan.
Anımsatmakta yarar var. Derby konusunda ihtilafa düştüğü için ayrıldı dernekten. Sonra da tavır koydu. Yoksa elmaları kamyonla yükleyip gitmiştir hep.

Serdar Erener de Arçelik ödül almadı diye katılmıyor son iki üç yıldır. Bu mantıkla kimsenin kalmaması gerekiyordu zaten yarışmada. Aldıklarına saymalıydı bence. Papaz her zaman pilav yemiyor. Jürinin kararını, derneğe yüklemeyecekti.

Hulusi Derici de dernekten ayrılmak zorunda kaldığı için
azınlık arasına katılmayı seçti. Böylece kendisini diğer iki “dahi”nin arasına konumladı. Tanrım, ne çok dahi var!
Ya da ne kadar az... Koskoca sektör, gizli dahilerini ortaya çıkaramıyor. Çünkü dahiler genelde asosyaldir☺

Şimdi bunların arasına katılarak dahilik şansınızı artırmanın tam zamanıdır, benden öneri! (Şaka tabii.)

Geçelim...
Her Kristal sonrası ben de dahil yazılar yazdık. Kristal geriye filan gitmiyor. İçinde yer almayanlar, alamayanlar, öyle sanıyor.

Jürinin kararlarını bir yana bırakalım. Derneğin son iki buçuk yıldır son derece profesyonel bir ekip tarafından yönetildiğini,
yarışmanın tamamen profesyonel ekipçe organize edildiğini biliyor muydunuz? Hayır. Önce onları alkışlayalım.
Eksikler olabilir. Onları da tartışır, öneririz.
Şimdi yarışmanın fiziksel koşullarına bakalım:
Duyuru:

Ultra’nın ilanları güzeldi. Markalar arasında unuttukları vardı sadece. Eh, arşivi zayıf bir ülke olarak, bu kadarı olur.
O konuda, dernek çalışma içerisinde. Müjde, çok yakında.

Salon:

TİM, salonu son derece güzel bir yer. Ama lobi, yetersizdi. İkram alanı dardı. Ayakta yeme, içmeyi sağlayacak masa azdı. Grubun programı yetersizdi, zaten fazla kalamadılar. Herkes kendisini dışarıya atmayı yeğledi. Menü, zayıftı. İçecekler arasında Ankara Viskisi’ni görmek şaşırtıcıydı.


Sunucular:

Geceye renk kattılar. Seri konuştular. Espriler zekiydi.
Kendimizi yakın hissettik. Bugüne dek yapılan sunumların en iyilerinden biriydi.

Katılımcılar:

Sponsorlar ön sıraları boş bıraktı. Bu, onların ayıbı.
Kılık kıyafeti artık eleştirmek gerekmiyor. Rahat giyilebilir de zevksiz olmak da gerekmiyor.


Ödül alanlar:

İlginç ve yaratıcı, eğlendirici biri yoktu. İşleri öyleydi, olsun.


Ödül verenler:

Y. Yönetmenler’in sayısı daha çok olmalıydı. Bu ödülü verebilecek
nitelikte başkaları da vardı.

Yarışma müziği, jeneriği, başarılıydı.

Törenin yayılmadan sonuçlandırılması da öyle.

İşlerin yarışma öncesi sitede ve tören alanında ekranlarda sergilenmemesi zayıf halkalardan biriydi.
Yarışan işlerden ne kadar haberdar olursanız, o yarışı izlemekten de o kadar zevk alırsınız çünkü. Böylece spekülasyon da önlenebilirdi.

K. Elma’da isimlerin değişmesiyle ya da gençlerin deneyimlilerin oranının değişmesiyle elde edilecek değişim yüzde onu geçmez.
Birinin başarı verdiği belki birinci olur. Ama inanın, elenen ödül almaz. Halk jürisi önerileri yanlış. Eurovision’a döner iş.
Ya da salondakiler oy kullansın önerisi de öyle. Parayı bastırıp salonu dolduran ödül alır sonra. Bunlar fantezi.

Sen ödül aldın mı diyenlere, hayır bu yıl eksik kaldık diyeceğim.
Aldıklarımla yetinmiyorum tabii ki. Altmışı aşkın elmam ve başka ödüllerim var. Yenilerini de istiyorum, istiyoruz elbette. Bakalım!
En büyük müşterimizin işlerini yine onun isteğiyle bu yıl yarışmaya sokmadık. Onun da etkisi var. Belki önümüzdeki yıl ikna ederiz.

Kristal’de her şey mükemmel mi? Hayır.
Eksikler çok olsa da yönetim, iyi niyetli. Diyaloğa,
önerilere, katkıya açık. Uluslar arası olması rüyam devam ediyor benim, sözgelimi.

Tavukçuzade’yi, ben de jüride olsam böyük ödüle layık görürdüm.
Özgün yaratıcılığın sembolü oldu. Kutluyorum.
Cumhuriyet, reklamcılık açısından yaratıcı bir işti.
Siyasetle bağlantısını doğru bulmamıştım. Başka yollar ve yanıtlar açar diye. Ödül hakkıydı. Büyük Ödül, değil.
Gördüğünüz gibi bunlar da sübjektif görüşler...Tartışılır.
Artık bunları konuşmak, magazin yapmak gibi bir şey...

Şimdi öfkeleri bir yana bırakmak gerek. Daha çok sıklette yarışamadığınız için şansınız az olabilir, elmanız az olabilir.
Olsun! İyi olduğunuzu siz biliyorsunuz ya, bu yeterli.
Ben de iki kez jüri üyeliği yaptım. Sanıldığı gibi bir diyalog kurulması ve etkileme sözkonusu değil. Tam tersine.
Kimse, çok gerekmiyorsa yüksek sesle söyleyemiyor fikrini.
Her şey sessizce ve gizli oylamalarla belirleniyor.

Vahap’ın başına gelen bir dönem benim de başıma geldi.
Kristal Elma’da, kategorisinde ödül verilmeyen bir iş,
Epica’da kazandı.

Tabii bu da Epica jürisinin müthiş olduğunu göstermez. Onların sübjektif görüşlerinin objektif toplamının, daha çok objektif olduğunu gösterir en azından☺

En azından, yiğidi öldürseler de hakkını yemiyorlar yabancılar.
Her konuda.

Türk cehenneminin başında zebani yok. Nasıl olsa birisi aşağıya çeker, çıkmaya çalışanları, fıkrasını anımsayın.
Cehennemin başına zebani koyabildiğimiz gün, daha nesnel, daha akılcı, daha başarılı, daha yeterli,
daha yaratıcı olabileceğiz.

Hiç yorum yok: