18.4.06

Yeni Fakirler

İstanbul'da Ortaköy'ün yokuşlu ve çıkmaz sokaklarından birinde annesiyle birlikte küçük bir dairede kirada oturan Cengiz... Evi bakımsızlıktan dökülüyor. Ancak dolabında Gucci takımlar, Pierre Cardin gömlekler, Versace kravatlar dizili. Truzim sektöründe çalıştığı ve üst düzey yöneticilerle muhatap olduğu için şık görünmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak üzerindeki kıyafet ve aksesuvarlara da onunkinin en az birkaç katı aylık geliri olanların gücü yetiyor. Cengiz ise kredi kartı sayesinde günü kurtarıyor ve bu şartlarda evlenmeyi aklından bile geçirmiyor.

Sigorta danışmanı Ömer, annesinden miras kalan parayı iyi değerlendirseydi küçük bir ev sahibi olabilirdi. Ömer bunun yerine yıllardır istediği ve bir gün alabileceğini hiç düşünmediği otomobili tercih etti. Fakat paralar suyunu çekince Ömer'in aylık geliri arabanın benzin, bakım otopark masraflarını karşılayamamaya başladı. Maaşından hatırı sayılır bir kısmı kiraya verdiği düşünülürse, zor bir durumda. Otomobili sattığında eline bir ev alacak kadar para geçmeyeceği için otomobilini daha az masraf çıkaran bir otomobille değiştirme kararı aldı.

Bu örneklerdeki gibi birçok çalışan önceliği kılık, kıyafete, boyunu aşan restoranlarda yemek yemeğe, zorlu taksit ödemelerine katlanıp otomobil almaya veriyor. Onlar için önemli olan hem bir üst sınıfa ait olduklarını simgeleyen, hem de kendilerine haz veren nesneleri satın alabilmeleri. Tüketim toplumlarında yaşam artık böyle düzenleniyor ki sistem de zaten tüketim üzerine kurulmuş durumda.

Yeni fakirler denmesinin sebebi ise, bu insanların hiçte fakir gibi görünmüyor olmaları. Orta sınıftan eğitimli ve profesyonel, genç ve orta yaşlı çalışanlar daha çok bu kategoriye giriyor. Örneğin onlara çok lüks bir restoranda rastlayabiliniyor. Ama onların külkedisi masalı her ayın 15'ine kadar sürüyor. Aybaşında, önceki aydan kalan harcamaları ve gecikmiş faturaları ödeyen yeni fakir, kalan parayla ay ortasına kadar gezip tozuyor. Sonra geriye çok az miktar kaldığını farkedince panikleyip, o noktadan sonra elindeki parayı kuruşuna kadar hesaplayarak harcıyor.

Tüm sektörler bu kitlenin peşinden koşuyor.

Finans: Bankalar kredi kartlarının taksit sayılarını giderek artırıyor.
Giyim: Prestijli markalar pazara göre ucuz ürün sunuyor. Calvin Klein ve alt markası CK gibi.
Yiyecek-içecek: Sağlığa zararlı besinleri suçluluk duygusuyla tüketenler için sağlıklı ürünler sunuluyor ve bu ürünler küçük paketlerde satılıyor.
Kozmetik: Kozmetik ürünlerini alan ayran gönüllü yeni fakirler için bunlar küçük paketlerde satışa sunuluyor.
Eğlence: Genel eğilim klüpte görünmek olduğu için klüplere giriş kolaylaşıyor ve indirimli özel günler ve geceler ayın ilk yarısına denk getiriliyor.

Görüldüğü gibi pazarlamadaki A, B, C kavramlarını çöpe atan bir yaklaşım daha...
Yorum sizin...

Business Week- 21-27 Şubat 2006

2 yorum:

Melih Cılga dedi ki...

Her ayın böyle on beş günlük zıt kutuplar halinde yaşandığı şizofren bir hayat, ne kadar “sürdürülebilir” bir performanstır, ne kadar sağlıklı bir tercihtir, emin değilim... Kredi kartına yüklenerek ya da bir şekilde borçlanarak elde edilen bu sahte üst-statü gösterilerinin, ömür boyu sürdürülebilmesi giderek zorlaşıyor çünkü... Haliyle reklamcıların işi de zorlaşıyor... Yeni gelir kaynağı üretemeyen bu “sahte zengin, borçlu zengin” insanlar, biriken borçlarını bir şekilde ödeyemez duruma düşerlerse, sonrasında kendilerini bekleyen şeyin “gerçek yoksulluk” olduğunu biliyorlar tabii, ama bunu umursamıyorlar. Ne de olsa, “dostlar alışverişte görsün” cümlesi, mutluluk ve tatmin anlamına geliyor, en azından on beş günlüğüne...

Öte yandan, terminolojik olarak, bu insanlara “yeni yoksullar” demeyi doğru bulmuyorum ya da bu terimden farklı şeyler anlıyoruz galiba: Açıkçası, “yeni yoksulluk” deyince, düzenli bir işi olmayan ve iş bulma umudu da olmayan, “mesleksiz” yeni kuşak kentliler geliyor benim aklıma... Haliyle, hiçbir bankanın kredi kartı vermeyeceği insanlar bunlar... Metropollere yeni göç etmiş ve halen de göç etmekte olan bu milyonlarca insan için, örneğin inşaat işçiliğiyle başlayıp hemşeri dayanışmasıyla işadamlığına terfi etme kapıları da kapanalı çok oldu çünkü: Yoksul geldikleri kentlerde ömürlerinin sonuna kadar yoksul kalmaya mahkum olduklarını fark etmekte olan yeni kuşak “yeni kentliler”, bu ülkenin gerçek yeni yoksulları bence... Bir de, görebildiğim kadarıyla, ortadirek denilen kitle hızla yok oluyor kentlerde; onlar da “doğma büyüme kentli yeni yoksullar” diyebileceğim yeni bir kategoriye doğru hızla evriliyorlar...

(Blog komşuluğu kapsamındaki bu ilk ziyaretimi fazla uzatmayayım, ne de olsa ziyaretin kısa olanı makbuldür...)

Kağan İşmen dedi ki...

Sevgili Aslı Bleda, bu durumu şöyle açıklamıştı bir sohbette: Aybaşında A'yım, ayın ortalarına doğru B oluyorum. Ayın sonları C, aysonu D'yim:)


Sevgiler, hayırlı uğurlu olsun blog'unuz:)

Kağan İşmen